Bir dağın tarihi nasıl yazılır ?

Önceki yazılardan hissetmiş olsanız gerek… Ben cevapları duymaya doğaya giderim. Doğa, türlü türlü hallerde fısıldar bize, içimizdeki sesi daha net ve temiz duymamız için rehberlik eder. İzin verirsek, kendimizi kendimize yani doğamıza teslim edebilirsek yumuşak bir hisle sarar etrafımızı aydınlık iç sesimiz, doğamız. Özüne mi dönmek dersiniz, ne dersiniz bilemiyorum, herkes için tanımlar değişebilir, güzel olan da budur zaten: adını siz koyun !

Şimdi lütfen gözlerinizi kapayın, rahatlayın kendinizi bırakın ve bir yer hayal edin. Burası öyle bir yer olsun ki öz-güven dolu, kudretli, ferah, heybetli hislerle doldursun sizi. Görüyor musunuz, hissediyor musunuz? Neresi burası? Kendi cevabınızı bulun.

Yukarıda  tarif edilen yeri ben kendi adıma buldum, sizin için de el emeği gözümün nuru dedim, fotoğrafladım. İşte size öz-güven dolu, kudretli bir yer:

Toz pembe bulutlarla çevrili kudretli Tatar Dağı

Toz pembe bulutlarla çevrili kudretli Tatar Dağı

 

Tatar Dağı nerededir bunu anlatmayacağım. Ben size o dağın bana söylediklerini anlatacağım gücümün yettiğince, gönlümden aktığınca…

Dağ, kudretli olduğu kadar yalnızdır da… ‘Kendi kendine’dir, özünü korur, belki de tam da bu nedenle öz-güven dolu gelir bana, dimdik ayaktadır tüm o fırtınalar, uğultular içinde. Direnir ve göğe doğru var gücüyle kudretiyle şahlanır, boyun eğmez, teslim olmaz. Hırçın rüzgarlar vurur yamaçlarına, sırtlarına; şekillendirir dağ doruklarını, o da değişip dönüşür ama temelinden ödün vermez. Gücünü yerküreden alır gökyüzüne doğru çıkar gider, derinliklerden aydınlıklara ulaşır, her gün yeniden!

Şair Telli ile birlikte ben de düşünüyorum şimdi:

Bir dağın tarihi nasıl yazılır 
Kurt, kuş ve çakal sesleriyle mi 
Yoksa uçurumların uğultusunda 
Bir çoban yalnızlığıyla mı 
Nasıl yazılır bir dağın tarihi 

Ahmet Ağabey’ime danışıyorum hemen, dağlıdır kendisi, anlatmıştım hikayemizi ( bkz. İlk koçluğumu 2300 m. irtifada aldım, peki ya siz? ) .  Ahmet Ağabey, şöyle bir iç geçirdi, Tatar Dağı’na baktı. Önce gözleri güldü aydınlandı, sonra yüzü, dağ ile konuştu sanki. Ardından huzurlu bir şekilde cevap verdi: “Dağın tarihi yaşayarak yazılır”.  Kabul ettim cevabı, ne de olsa o her gün dağda, kar kış güneş yaz yağmur her halinde yaşamıştır dağı, doğrudur dedim, kabul ettim cevabı.

Ve şair yeniden sordu:

Sevinç ve keder aynı patikada 
Öteki yamaçta ateşböcekleri 
Bir dağın tarihi nasıl yazılır 

Ozanlar mı yazar dağın tarihini, gezginler, aşıklar mı yazar? Kim yazar dağın tarihini?

Derken şair son sözlerini getirdi koydu önüme:

Ne kadar anlatılsa da yaşanan 
Dağ dorukları birer efsanedir 

Tüm bu cevapları topladım kesemde ve ardından kendime döndüm, aslında dağda gördüğümüz kendi yansımamız değil midir? sorusuyla çalkanlandı içim. Tüm o arayış içinde cevaplar gözümün önünde koskocaman duruyordu. Yaşam hiçbir zaman dingin meltemlerden, narin yağmurlardan ibaret olmadı olmayacak da, dağ sana kendini gösteriyor. Sımsıkı tutun derinliklerine, özüne, değerlerine, izin ver beslesinler seni. Keskin rüzgarlar, acımasız yağmurlar, uğultular, sinsi dumanlar varsın dolansın etrafında. Sen sımsıkı tutun kendi toprağına, kendine tutun, asla vazgeçme, diren, gökyüzünün aydınlık toz pembe halini hayal ederek diren, içinde türlü türlü haller olacak kabul et, yağacak gürleyecek ve gün gelecek o uçurum dolu kuytuluklar güneşle aydınlanacak, ısıtacak seni; simsiyah dumanlar yerini toz pembe bulutlara bırakacak. Dağ dorukları gibi dingiiin ve ferah olacaksın. Devinim içinde ama hep canlı, ayakta. O fırtınalar, boralar gücüne güç katacak, yüce dağ başları gibi yükselecek için, neşe dolu kuş sesleriyle bezeli masmavi pürüzsüz gökyüzüne erişeceksin.

Ahmet Ağabey’ime de , şair Telli’ye de katılıyorum. Her gün yeniden yaşayarak bir efsane gibi yazılır dağın tarihi ve ekliyorum: Kendi kişisel tarihimiz de böyle yazılır. Bir ozanın hassasiyetiyle, ince ince, bir çoban yalnızlığıyla kimi zaman sessiz içten içe, bir aşık gibi tutkuyla, bir dağlı gibi cesurca, bir çocuk gibi neşeyle coşkuyla yazılır kendi kişisel tarihimiz her gün yeniden!

Şaire birkaç söz de ben ekliyorum şimdi, okursa birgün cahil cesaretimi affetmesi ümidiyle:

Herkes kendi efsanesinin kahramanıdır 

ve

Herkes kendi efsanesini yaratır

Gün sizin, efsane sizin, nasıl istiyorsanız öyle yazın, aman unutmayın, o her haliyle güzel !

Abidin Dino çiziminin yanına iliştirdiğim notum

Abidin Dino çiziminin yanına iliştirdiğim notum

 

 

 

 

One response to “Bir dağın tarihi nasıl yazılır ?

  1. Pingback: Deniz Dediğin Bir Tarladır | yerkure·

Leave a comment